Enflasyona Karşı Uygulanan “Antibiyotik Temelli Para Politikası”

Giriş

Tarih boyunca ilmi çalışmalarda disiplinler arası etkileşim hep olmuştur. Dolayısıyla, iktisadi hayat ve tıp arasındaki ilişkiyi de bu minval üzere düşünebiliriz. Fransız iktisatçı, Fizyokratların kurucusu olan, François Quesnay’i (1694-1774) misal verebiliriz. Quesnay, 1858’de yayınladığı “Ekonomik Tablo” adlı eserinde iktisadi sistemi, yapısal bağımlılıklar ve üretici sektörler ile sosyal sınıflar arasındaki ilişkileri tanımlar. Kendisi bir hekim olduğundan, bunu yaparken insanın organları arasındaki karşılıklı bağımlılıktan yola çıkmıştır.

Ben de günümüz yerleşik iktisadi anlayış (Neo Liberal Ortodoks İktisat, ya da kısaca Kapitalizm diyebiliriz) ile tıp arasında kuracağım bir ilişki ile bütün dünyada kendini gösteren, ağırlıklı olarak enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın körüklediği enflasyona temas edeceğim. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki günümüzde Quesnay’in dönemindeki tıp anlayışı terk edilmiş ve onun yerini “modern” ya da “Ortodoks tıp” dediğimiz anlayış almıştır.

Ortodoks / Modern Tıp ile Geleneksel /Kadim Tıp, Dr. Aidin Salih, tarafından şu şekilde tanımlanıyor; Geleneksel tıp; peygamber tıbbı, Yunan tıbbı, Hristiyanların tıbbıdır. “Bütün hastalıkların tabiatı mikrobik ve virüs tabanlıdır, virüs ve mikropları öldürünce otomatik olarak hastalıklar yok olur” gibi yanlış bir temel üzerine kurulu tıp, Ortodoks tıptır. Dolayısıyla bütün mikropları öldürmek için de antibiyotikler üretildi[1]. TC Sağlık Bakanlığının sitesinde antibiyotiklerin yan etkilerinden birisi de şu şekilde yer alıyor:

“Bağırsakta bulunan faydalı bakterileri tamamen yok ederek, savunma sistemini olumsuz etkiliyor.”[2]

Bu girişten sonra, bir yıla yakın zamandır yaşanan, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış karşısında ekonomilerin nasıl bir politika izlediklerine bakabiliriz.

Ortaya Çıkan Maliyet Enflasyonu

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonucu, halen devam eden savaş, dünyanın gıda ve enerji fiyatlarını yükselişe geçirdi. Bugün tüm dünyada özellikle gıda ve enerji fiyatlarının tetiklediği bir maliyet enflasyonu yaşanmaktadır. Çok uzun yıllardır %1,5 -2 dolaylarında enflasyon yaşayan Avrupa ülkeleri çift haneli enflasyonla tanıştılar.

Ortaya çıkan bu maliyet enflasyonu, uzun yıllardır fiyatlar konusunda ciddi sıkıntıları olmayan, düşük enflasyona alışmış Avrupa, İngiltere ve ABD gibi batılı ülkelerin halkını da zora soktu. Halk pahalılığı protesto için sokaklara çıktı.

Pekiyi görülen bu enflasyona karşı ne yapmak gerekir? Çok temel iktisat bilgisi ile herkes şunu söyleyebilir: Sebep-sonuç ilişkisi itibariyle, maliyetler arttığı için süreklilik arz eden fiyat artışları, yani enflasyon yaşanıyorsa, pek tabi ki bu maliyet artışını durdurmak gerekir. Maliyet artışını durdurmak için de iki yol görünüyor:

  1. Maliyette artışa yol açan girdilerdeki fiyat artışını durdurmak, yavaşlatmak veya girdi fiyatlarını düşürmek için tedbir almak,
  2. Maliyet enflasyonuna maruz kalan mal ve hizmetlerin üretimini artırıcı tedbirlerin yanı sıra, mümkünse bu mal ve hizmetlerin alternatiflerinin piyasaya sürülmesi için çalışmalar yapmak.

Ancak batılı hâkim ülkeler ki onlar kapitalizmin temsilcileri, ne yapıyorlar? Antibiyotik temelli para politikası uygulayarak, enflasyonla mücadele ettiklerini söylüyorlar. Nedir bu “antibiyotik temelli para politikası” şimdi onu izaha çalışalım.

Uygulanan Antibiyotik Temelli Para Politikası

Bu değerlendirmemizin girişinde ifade ettiğimiz şu izahı hatırlayalım, Ortodoks tıp mikrobik ve virüs tabanlıdır. Ve bütün hastalıklar da mikrobik temelli kabul edildiği için, modern tıbbın en güçlü silahı antibiyotiktir. Ancak antibiyotik kendine yüklenen vazifeyi yaparken, vücuda zarar da veriyordu. Örneğin iltihabı kurutuyor, ancak “Bağırsakta bulunan faydalı bakterileri tamamen yok ederek, savunma sistemini olumsuz etkiliyor.”

Yerleşik iktisadi anlayışın mucidi, yılmaz savunucuları batılı gelişmiş ülkeler yaşanan maliyet bazlı enflasyonla mücadelede, yukarıda sıraladığımız iki yol dışında bir yol seçtiler, her zamanki gibi. Kapitalizmin antibiyotiği, para politikasının vazgeçilmezi faizleri politika aracı olarak tercih ettiler.

Faizler belli aralıklarla artırılmaya başlandı. Ancak faiz artışları üretimin girdisi, sermayenin karşılığı olduğundan maliyetleri tekrar artırmak anlamına geliyor. Enflasyon karşısında reel geliri eriyen halkın alım gücünün düştüğünü de dikkate alınca çok ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor.

İşte o sonuçlar:

  1. Faiz artışları paranın/sermayenin maliyetini artırınca yeni üretimin girdi fiyatları artıyor. Maliyet enflasyonu –adeta- destekleniyor.
  2. Faiz artışları tüketimi kısıyor, kredi kullanmak cazip olmaktan çıkıyor. Çünkü kredi kullanmanın maliyeti artıyor.
  3. Enflasyon karşısında reel geliri düşen tüketicilerin alım gücü azalıyor.

Bu süreç sonunda ne yapılmış oldu, tüketicilerin cebindeki reel para azaldı ve dolayısıyla alım gücü düştü. Bunu yapmakla isteniyor ki tüketiciler fiyatı artan bu ürünlerden daha az alsınlar. Diğer bir ifade ile tüketim talebi düşürülüyor. Talep düşünce pahalı mal ve hizmetler (gıda, enerji başta olmak üzere) daha az satın alınacak. Bunları satanlar da pahalıya sattıkları mal ve hizmetleri yeterince satamayınca fiyat artışlarına son verecekler. Talep görmeyen malın fiyatı düşer/artmaz  kuralınca enflasyonla mücadele edilmiş olacak.

Şimdi bu politikaya neden “antibiyotik temelli para politikası”[3] dediğimizi de şöyle izah edelim. Sonuç istenildiği gibi oldu diyelim. Fiyatlar genel seviyesindeki artış durdu. Pekiyi bu ne bahasına oldu? Modern tıpta antibiyotik görevini yaparken, nasıl ki bağırsaklardaki bütün faydalı bakterileri öldürmesi ve insanın bağışıklık sistemine zarar vermesi gibi yan etkilere sahipti. 

Yerleşik kapitalist sistemin temsilcisi ve yılmaz savunucusu olan batılı ülkeler uyguladıkları “antibiyotik temelli para politikası” ile enflasyon mücadelesini, kitlelerin alım gücünün düşmesi ve paranın fiyatının yükselmesi dolayısıyla yatırım maliyetlerinin artması, ülke ekonomilerinin durgunluğa girmesi bahasına yapıyor. Yani üretimi sekteye uğratma ve tüketicilerin alım gücünün azaltılması, son haddede istihdamın düşmesi kullanılan bu antibiyotiğin yan etkileri olarak ortaya çıkıyor.

Bu Politikanın Alternatifi

Batı Kapitalizminin uyguladığı bu politikanın alternatifi –yukarıda ifade edildiği gibi- maliyet artışlarını durduracak önlemler almaktan geçiyor. Bu ise orta ve uzun vade isteyen bir tercih ve para politikası dışında bir iktisat politikasının izlenmesini gerektiriyor. Burada ekonomik bünyeyi güçlendirici, özellikle enerji konusunda alternatiflere yönelmek, enerji ve gıda arzını artırmak yönünde çalışmalar gerektiriyor.

Türkiye

Türkiye faizleri artırmak bir yana düşürdü. Kıyamet koptu. Kapitalizmin “enflasyon artarsa, faizleri artır!; döviz kurları artarsa faizleri artır! ” hükmünün, tartışılmasına bile tahammül edemeyen, bu kurala “nas” gibi sarılan iktisatçılarımız, piyasa yorumcularımız kıyamet habercisi olarak görevlerini yaptılar. Türkiye dışında pek az ülke, kapitalizm dinin bu tartışılmaz kuralının dışına çıktı. Dünya adeta ıslık çala çala resesyona çalıştı.

Tüm bunlar karşısında ne yapılmalı, hangi yol izlenmeli, Türkiye ne yapıyor, bu konular da inşaallah başka bir yazımızın konusu olsun!


[1] Aidin Salih, Son Söz 1: Gerçek Tıp Dersleri, Yitik Şifa Yayınları/2, 3.b., 2018, İstanbul, s. 29.

[2] https://kursunludh.saglik.gov.tr/TR,299139/antibiyotiklerin-yan-etkileri-ve-zararlari.html

[3] Ben bugüne kadar okuduğum eserlerde “antibiyotik temelli para politikası” diye bir tanım görmedim. Okumadıklarımda var mı, bilmiyorum. Bu yazıyı yazarken, modern tıp ile uygulanan para politikasını kıyaslarken aklıma gelen bir tanımlama oldu ve ilk defa bu yazımda kullandım.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s