Mayıs 2017
Ahmet ŞAHİN: Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
Bayram ÇOLAKOĞLU: 1969 Bulgaristan, Filibe doğumluyum. 1973 yılında göç ederek Kocaeli, Derince’ ye yerleştik. Üniversiteye kadar olan eğitimimi Kocaeli’ de tamamladım. Üniversite lisans İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi… 1992 mezunuyum. Yüksek lisansımı İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde ve doktoramı da Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde, para politikası alanında tamamladım. Mesleğe Üniversitede başladım, şu an Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nde daire başkanı olarak görevime devam ediyorum. Evliyim, iki oğlum var.
Ahmet ŞAHİN: Teşekkürler Bayram Bey, Bulgaristan Türkleri hakkında nasıl bir başlangıç yapmak istersiniz?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Bulgaristan Türkleri, Evlad-ı Fatihan… Osmanlının Balkanları Fethettiğinde oraları Türkleştiren, öncüler. Osmanlı Balkanları terk etmek zorunda kaldığında ise şehit kanları ile sulanmış vatanın bekçileridir.
Ahmet ŞAHİN: Yani başında ve sonunda göç var.
Bayram ÇOLAKOĞLU: Evet, başında yeni yurt; sonunda anayurt… Hem de hiç durmadan, mütemadiyen devam eden bir göç; önce Balkanlara, inkıraz yıllarından sonra tekrar Anadolu’ya yönelen bir göç ki hala da devam ediyor. Balkan göçleri Anadolu’nun hemen her bölgesine olduğu gibi Ürdün ve Mısır’a kadar uzanıyor.
Ahmet ŞAHİN: Bulgaristan’a gelirsek…
Bayram ÇOLAKOĞLU: “93 Harbi” olarak bilinen 1877-78 Osmanlı–Rus Harbinden bu yana Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç var. Bu savaşın ardından bugünkü Bulgaristan’ın kuzey tarafında Özerk Prenslik, güneyde de İstanbul tarafından atanan bir Bulgar Vali’nin yönettiği Şarki Rumeli Vilayeti kuruluyor. Balkan Harbinin ardından Bulgaristan Şarki Rumeli Vilayeti’ ni de içine alarak bağımsız oluyor. Bu sırada Bulgaristan’da Bulgar nüfusu azınlıktır, hatta 93 Harbi’nin ardından yaptıkları ilk nüfus sayımlarını yanlış oldu diye iptal ediyorlar, kamuoyuna açıklamadan… Zira büyük bir Türk nüfus ile karşılaşıyorlar.
Ahmet ŞAHİN: Niçin göç ediyor, Türkler?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Tarihe bir bakın Osmanlı bir fetih yaptığında göç etmek istemeyen yerli nüfus oralarda yaşamaya devam ediyor. Hem de daha rahat bir şekilde. Ancak Osmanlının çekildiği topraklarda Müslüman Türk ahali rahat bırakılmıyor, baskılara, cinayetlere ve her nevi haksızlığa maruz kalıyor ve Anadolu’ya doğru göç etmek zorunda kalıyor. Aslında ister devlet eli ile olsun isterse çetelerin baskı ve tecavüzleri olsun, bunların her biri Türklerin göç etmesini tetiklemek için kullanılan araçlardır. Şunu ifade edeyim, sadece 1950 yılı ve sonrası Bulgaristan’dan göçler olmasa, Türkler bugün orada çoğunluk olurdu. İşte size göç sebebi, bu yetmez mi? Bu durum Makedonya için de geçerli. 1950-60 arası Türkiye’ye göçler olmasa burada da Türkler çoğunluktu bugün…
Ahmet ŞAHİN: “93 Harbi” nden sonra Bulgaristan’daki Türklerin statüsü nasıldı? Değişim oldu mu?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Berlin Antlaşması ve diğer ikili antlaşmalar Evlad-ı Fatihan’ a Bulgarlarla, Hıristiyan ahali ile aynı hakları temin ediyordu. Ama bu hiçbir zaman tam manasıyla fiili duruma yansımadı. Osmanlıdan sonra Türklerin azınlık statüsü vardı. 1950 yılında bu statü kaybedildi ve Türklerin hakları ciddi bir darbe aldı. Değişim hep bizim kaybetmemiz şeklinde cereyan etti.
Ahmet ŞAHİN: Neleri kaybettik? Temel haklar itibariyle sayabilir misiniz?
Bayram ÇOLAKOĞLU: “Hususi Türk Mektepleri” vardı. 1946 yılında devletleştirildi. Adı yine Türk Mektebi idi. Fakat Bulgar Sosyalist rejimi bu okullarda Türkleri komünist yapmak gayesini güdüyordu. Türk bölgelerinde ciddi bir yatırım yaptı. Okullaşma, yetiştirilen öğretmen sayısı vs. çok büyük bir ivme kazandı. Zira 1951 yılında “artık Türkiye’ye göçü durdurun” diyen Stalin, Türkleri komünist yaptıktan sonra göçe zorlayacak ve onların vasıtası ile Türkiye’de de sosyalist devrimi gerçekleştirecekti.
1958 yılı sonunda devletleştirilmiş Türk okulları da kapatılıyor ve Türkler ilk defa Bulgarlarla birlikte karma eğitime geçiyorlar. Türkler haftada dört saat anadil-Türkçe dersi görüyorlar. 1972-73 eğitim döneminde bu da kaldırılıyor. Ve 1984 yılında -1970-75 yıllarında Pomaklara yaptıkları gibi- Türklerin isimlerini Slav isimleri ile zorla değiştirip; Bulgaristan’da Türk yok diyorlar.
Müslüman-Türklerin en büyük kurumu Başmüftülük de bu dönem içinde üzerine düşen payı alıyor. Hiçbir zaman Başmüftülük ve Bölge Müftülüklerinin rahat çalışmasına, vatandaşa rahat bir ortamda din hizmeti vermelerine müsaade edilmiyor. Dini kurumlara ve vakıflara da müdahale ediliyor. Bulgaristan’da Müslüman Türkler 1936 yılına kadar aile, miras hukuku konularında kendi Şer’iye Mahkemelerine gidiyorlar ve müftüler aynı zamanda Kadı olarak görev yapıyor. 1936 yılında bu mahkemeler de kapatılıyor.
Daha birçok kültürel haklar zaman içinde erozyona uğruyor. Devlet nezdinde daima, ayrımcılığa tabi tutuluyorlar.
Ahmet ŞAHİN: 1984-85’te Türklerin isimleri zorla değiştiriliyor. Türkler bunu kabulleniyor mu?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Asla… Direniyorlar, dövülenler, sürgüne gönderilenler, öldürülenler oluyor. 17 aylık Türkan bebek en küçük şehidimiz. İsim değiştirmeler protesto edilirken, askerlerin açtığı ateş sonucu annesinin kucağındaki Türkan isimli bebek bu olaylar sırasındaki en küçük şehidimiz oluyor.
Türkler sosyalist dönemde özellikle dini, kültürel değerleri bakımından çok ciddi kayıplara maruz kalıyor. Ancak ellerinde kalan neredeyse son alamet-i farikaları olan isimlerini vermemek için direniyor, şehadeti seçiyor. Haziran 1985’te isim değiştirme operasyonunda 1.336.000 kişinin ismi değiştiriliyor.
Türkler bu tarihten sonra farklı bölgelerde gizli kurtuluş teşkilatları kuruyorlar. Mücadeleden vazgeçmiyorlar.
Ahmet ŞAHİN: Nasıl sonuç alıyorlar?
Bayram ÇOLAKOĞLU: 1989 yılında kitleler halinde Bulgaristan’ın farklı bölgelerinde mitingler düzenleniyor. Bunlardan ilki 19 Mayıs’ta Kırcaali’nin Şeyhcuma (Cebel) ilçesinde yapılıyor. Ve o günden bu yana 19 Mayıs ilk hak arama mitingi olarak anılır, şehitler için mevlit okutulur. Bu gösterilerin sonucunda Türkiye sınır kapıları açılıyor. Ve 20. yy’ın en büyük göçlerinden birisi yaşanıyor. Türkiye’ye 500 bin kadar Türk göç ediyor. Aslında bu rakam da planlanmış bir rakamdır. Zira daha sonra komünist rejimin hükümet kararları açıklandığında “Türklerin nüfusunun arttığından, bu gidişle zaman içinde çoğunluk olma yolunda olduğundan ve Bulgar nüfusun artmadığından” bahisle, Türkiye’ye yeni bir göç dalgası ihtiyacından bahisle 500 bin kişinin göç ettirilmesinin gereğinden bahsediliyor.
Ahmet ŞAHİN: Bu arada Berlin Duvarı da yıkılıyor…
Bayram ÇOLAKOĞLU: Evet, sosyalist rejimlerin çözülmesi ile birlikte Bulgaristan’da da bir rejim değişikliği meydana geliyor. Diktatör Todor Jivkov devriliyor. Demokrasiye geçiliyor. Özel mülkiyet, serbest piyasa ve çok partili demokratik hayat benimseniyor.
Ahmet ŞAHİN: Bu arada, Bulgaristan’da kalan Türkler ne yapıyor?
Bayram ÇOLAKOĞLU: 1990 yılında Hak ve Özgürlükler Hareketi adında bir parti kuruluyor. Türkiye’de bu partiden bahsederken başına “Türklerin çoğunluk olduğu” ibaresi eklenen kısaca HÖH denen parti. Bu parti Türkler arasında sevinç kaynağı oluyor. Zira demokratik hayatta bir temsil anlamına geliyor. Başına da Ahmet Doğan adında, felsefe alanında doktorası olan bir öğretim üyesi geliyor.
Ancak parti genel başkanının totaliter rejim döneminde kaydedilmiş bir mücadelesi yok ve tanınmıyor. Tek özelliği bir süre hapis yatması. Bu özellik onun genel başkan olmasına yetiyor. Okumuş çocuk…
Bugün 27 yıllık bir geçmişe sahip olan bu parti, kurulan hükümetleri dışarıdan destekleyerek, iktidara yaklaşıyor. Bir süre sonra da uzun yıllar hükümet ortağı olarak iktidarda yer alıyor.
Ahmet ŞAHİN: Bu güzel değil mi?
Bayram ÇOLAKOĞLU: İlk bakışta güzel, ancak Türklerin temel hakları, eşit vatandaş muamelesi, şahıs arazilerin iadesi, vakıf mülklerinin Başmüftülüğe iadesi, kültürel haklar, Türkçe eğitim hakları, hatta zorla verilen Slav isimlerinin kütüklerden silinmesi konularında hiçbir şey yapılmıyor. Totaliter rejim döneminin kayıpları telafi edilmiyor.
Bu partinin yaptığı göz boyayan birkaç şey var. Her gün devlet televizyonunda 10 dakika Türkçe haber veriliyor. Televizyon seyretmenin en düşük oluğu saatlerde… Türkçeyi seçmeli ders olarak okuma hakkı; haftada 4 ders saati. O da şartlar olgunlaşırsa.
1993 yılında yaklaşık 114.500 Türk çocuğu okullarda seçmeli Türkçe dersi okuyorken, bugün bu rakam 6 binin altına düşmüş vaziyette… Bu okulların Hak ve Özgürlük Hareketi’nin belediyelerine bağlı olduğunu da hatırlatayım.
Ahmet ŞAHİN: Hatırlatalım derken neyi ima ediyorsunuz?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Belediye senin, okullar belediyeye bağlı, Türkleri temsil eden parti olduğunu söylüyorsun. Fakat okullarda Türkçe sınıfları yok. Bu şu anlama geliyor. Rol gereği Türklerin partisi, senaryoda böyle yazıyor…
Biliyorsunuz, rejimler yıkılınca Balkanlarda iç kargaşa ve savaşlar yaşandı. Bosna-Hersek, Makedonya, Kosova vs. Bulgaristan’da böyle bir kargaşa olmaması için Türklerin partisi olması gerekiyordu. Onlar için bir parti kuruldu. Görünüşte bu parti Türklerin hak ve hukukunu gözetecek, takipçisi olacaktı. Görünüşte böyle de oldu. Ancak gerçekte totaliter rejim döneminde kaybedilen hakların iadesi konusunda yapılan hiç bir şey yok.
Ahmet ŞAHİN: Türklerin çoğunluğunu oluşturduğu bu parti, Türkler için bir şey yapmıyordu.
Bayram ÇOLAKOĞLU: Dediğiniz gibi… O partiye biçilen rol “-mış gibi yapmak” tan ibaretti. O parti de daima böyle yaptı. Kâğıt üzerinde, uluslararası raporlarda, Bulgaristan’daki Türkler haklarını almıştı. Ayrımcılığa tabi tutulmuyordu, eşit vatandaştı…
Ahmet ŞAHİN: Pekiyi parti Türklerden destek aldı. Bu fark edilmedi mi?
Bayram ÇOLAKOĞLU: İlk zamanlar çok düşük oy aldı. Mecliste 17 milletvekili ile temsil ediliyordu. Sonra iki binlerin başında ATAKA adında ırkçı bir Bulgar partisi kuruldu. Bu parti “Türkler dışarı!” “Bulgaristan Bulgarlarındır” demeye başladı. Camilere saldırdı. Aşırı söylemleriyle, özellikle seçimler öncesi hep gündem oldu. HÖH ne yaptı, o da “bakın ben olmazsam ATAKA sizi yer” dedi. Seçimlerde HÖH yüksek oy almaya başladı. Zira ATAKA’ nın Türk düşmanı söylemleri Türklerin milliyetçilik duygularını kabartmış ve HÖH’ e oy vermeye yöneltmişti. HÖH böylece “Türklerin partisi” unvanını iyiden iyiye sahiplendi. Meclise 36-38 milletvekili sokmaya başladı. Tabi milliyetçilik duyguları kabaranlar sadece Türkler değildi. Bulgarlar da ATAKA’ ya oy vermeye başladılar. “Kazan-Kazan” ilkesi işliyordu.
Ahmet ŞAHİN: Kurgu mükemmel…
Bayram ÇOLAKOĞLU: Evet… Daha sonra HÖH Lideri Ahmet Doğan’ın ATAKA’ya para yardımı yaptığının belgesi ortaya çıktı. Bir anlamda teslim tutanağı… Zaten açılan komünist dönem arşiv belgeleri de bu zatın kim ve neyle vazifeli olduğunu açıkça göstermişti. 2004 yılında ”seçim öncesi kampanyada kullanılmak üzere” tam 1 milyon 600 bin leva, diğer bir ifade ile 800 bin Euro para ATAKA liderine elden teslim edilmiş. Bir başka ifade ile Bulgaristan’da Türklerin-Müslümanların haklarını savunduğunu iddia eden bir parti yoktu aslında. HÖH’ ün amacı Türklerin-Müslümanların gazını almaktan ibaretti.
Ahmet ŞAHİN: HÖH’ ün tüm mensupları bunu biliyor muydu?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Önceleri bilmesi gerekmiyor. Örgüt yerleştikten, girift ilişkiler kök saldıktan sonra bilseler de ayrılmak zorlaşıyor. Bugün oradan ayrılmak istediği halde ayrılamayanlar var. Girilir, çıkılmaz! gibi bir şey. Ayrıca teviller başlıyor, nihayetinde dilin kemiği yok…
HÖH’ün iyi yolda olmadığı, Türklerin haklarını savunmadığı, savunur gibi yaptığı iddiası ile ayrılmalar da oldu. Farklı partiler kuruldu. Ancak halkta taban bulmadı bu partiler. Belki de hepsinde bir lider sorunu vardı. Kendilerini anlatamadılar. En son 2013’te ayrılanlar Hürriyet ve Şeref Halk Partisini kurdular. Bu parti de beklenen atılımı yapamadı. Kendini anlatamadığı gibi liderlik problemi de vardı. Yeni ve farklı olduğunu gösteremedi, eski refleksler ve HÖH’ü kötülemek üzerine bir siyaset yapınca halkta bazı yöreler hariç taban bulamadı.
Ahmet ŞAHİN: Lütvi Mestan olayı da bunlar gibi mi?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Lütvi Mestan olayının diğerlerinden çok belirgin bir farkı var. Mestan, Ahmet Doğan’dan sonra partinin genel başkanı oldu. İlk olarak Türkiye ile olan ilişkileri tamire girişti ve sonuç ta aldı. Halk nezdinde kabul görmeye başladı. Zira parti kurulalı ilk defa genel başkanı değişiyordu. Mestan Bulgaristan’da Türk halkının arasına girmeye, onların dertlerini Sofya’ya taşımaya başladı. Bulgaristan’da Türk siyasi hareketinden bahsedeceksek böyle olmalıydı. Ancak çok uzun sürmedi.
Ahmet ŞAHİN: Ne oldu? Niçin uzun sürmedi?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Lütvi Mestan’ın Onursal Başkan Ahmet Doğan’dan bağımsız hareket etmeye başlaması sıkıntı olmaya başladı. İlginçtir, Lütvi Mestan Ahmet Doğan’dan ilk ihtarını Türkçe konusunda aldı.
Ahmet ŞAHİN: Ne demek bu?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Şöyle ki Bulgaristan’da Türkçe günlük hayatta konuşulabilir. Ancak Türkçe siyasi propaganda yapamazsınız. Yasak… Mestan bu yasağı çiğnediği gibi ceza almasına rağmen ısrarla Türkçe propaganda yaptı. Hatta aldığı cezaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı. Bu onursal başkanı iyice kızdırdı.
Ahmet ŞAHİN: Sonuç?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Halkın taleplerini Sofya’da meclise taşıyan, Türkçe Siyasi propaganda yapmakta ısrar eden Lütvi Mestan’ın günah defteri kabarmıştı. Türkiye’nin Rusya ile yaşadığı uçak krizi zamanında Lütvi Mestan Bulgar Meclisinde partisi adına bir bildirge okudu. Burada Türkiye’nin ve NATO’nun haklı, Rusya’nın haksız olduğunu ifade ediyordu. İşte burada ipler koptu. Onursal başkan yetkisi yokken parti meclisini Sofya’daki sarayında topladı. Lütvi Mestan yok tabii ki… Hazırlanan azilname imzalatıldı ve genel kurula birkaç ay kala HÖH Genel Başkanı Lütvi Mestan genel başkanlıktan alındığı gibi partiden de ihraç edildi. İşte burası dönüm noktası oldu, Türk siyasi hareketi açısından…
Ahmet ŞAHİN: Yani…
Bayram ÇOLAKOĞLU: Yani şu, HÖH’ün Lütvi Mestan ve son seçimlerde partiye katılan yeni soluklar tarafından değiştirilmesine izin verilmedi. Zira bu değişim olsaydı, parti kedine biçilen misyonunu yapamazdı. Partinin iç dinamiklerle değişmeyeceğine kanaat getiren beş milletvekili daha istifa etti ve Lütvi Mestan’ın yanında yer aldı.
Bu hadisede, HÖH’ten önceki ayrılmalara göre bir fark vardı. Onursal başkan anavatan Türkiye’yi hedefe koymuş ve çok ağır ifadeler kullanmıştı. Lütvi Mestan’ın son günahı ise Türkiye’den yana tavır koymaktı. İşte bu, Anavatan Türkiye’ye karşı tavır Mestan ve arkadaşlarının Bulgaristan Türkleri nezdinde taban bulmasına yol açtı.
Ahmet ŞAHİN: Yeni parti kuruldu…
Bayram ÇOLAKOĞLU: Yeni parti kuruldu, zira taban vardı artık. Bu partinin adı “Sorumluluk Özgürlük ve Hoşgörü için Demokratlar” idi. Bulgarca baş harflerinin yan yana getirince partinin kısa adı “DOST” oluyordu. Burada bir kıyamet daha koptu. Partinin kısa ismi Türkçe diye ilk derece mahkeme yeni partiyi tescil etmedi. Gerekçesi de şuydu: “Bu isim Türkçe ve parti etnik bir partidir”. Günlerce Bulgar televizyon ve gazetelerinde bu tartışıldı. Müesses nizamın demokrasiye pek tahammülü yoktu.
Ahmet ŞAHİN: Sonra…
Bayram ÇOLAKOĞLU: Sonrası parti geri adım atmadı. “DOST” isminde ısrar etti ve üst mahkemeye temyize gitti. Bu geri adım atmama, başlı başına bir yenilikti. DOST Partisi yöneticileri “etnik parti” saldırıları karşısında savunma yapmıyor, hakları olduğunu ifade ediyor ve taleplerini yükseltiyordu.
Öyle ilginç bir durum ki örneğin ATAKA Partisi Bulgarların kurduğu bir partidir. İçinde hiç Türk kurucu, üye vs yoktur. Buna kimse “bu Bulgar etnik partisidir” demez. Ama üyelerinin %20’si Bulgar olan DOST Partisi’ne “etnik” yaftası yapıştırılır. Çifte standart… Tabi üst mahkeme ilk derece mahkemesinin kararını bozdu ve partiyi tescil etti. Bu arada parti kuruluş çalışmaları ister istemez sekteye uğradı. Ardından gelen cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanmak gerekiyordu.
Ahmet ŞAHİN: İşler yoluna girmiştir artık…
Bayram ÇOLAKOĞLU: Girer mi? DOST’un halkta taban bulduğunu gören müesses nizam (statüko) boş durmadı. İlk iş cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tedbir almak oldu.
Ahmet ŞAHİN: Bu neyin tedbiri?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Tabi ki DOST Partisinin önünü kesme tedbirleri. Zira statüko, ipi elinde olmayan bir partiden hoşlanmazdı. Şöyle bir kural vardır. Bulgaristan dışında yaşayan vatandaşlar yaşadıkları ülkedeki bir ilçe düzeyindeki bölgede 100 dilekçe verirse bir sandık açılır, seçimler için. 501 dilekçeye ikince sandık açılır ve sandık sayısında sınırlama yoktu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi AB dışı ülkelerde sandık sayılarını kısıtladılar. Aşırı milliyetçi partiler, hükümeti bozma tehditleri ile ilgili kanunu geçirdiler. Bu kapsamda Türkiye’de azami 35 sandık açılır kuralı geldi. 2014 seçimlerinde Türkiye’de 142 sandık açılmıştı. Yaklaşık 250 bin çifte vatandaş seçmen var. Siz bu rakamlardan tahmin edin, nasıl bir kısıtlama yapıldığını… Oy vermenin önüne nasıl engeller çıkartıldığını. Bu düzenlemeler AB dışı ülkeler için dense de tedbir Türkiye’deki oylar içindi.
DOST’un önüne ilk bu çıkartıldı. Açık söylüyorum, bu tedbir tamamen DOST içindi. DOST Partisi iktidarın adayı olan cumhurbaşkanı adayını destekledi. Ehveni şer… Türkiye’de 39 bin oy kullanıldı ve bunun 21 küsürü DOST’un desteklediği adaya gitti. Bu sonuç müesses nizam için işaret fişeği idi. “DOST Meclise girecek, tedbir alın” demekti. İktidar partisinin adayı cumhurbaşkanı olamayınca istifa ve ardından erken seçim geldi. 26 Mart 2017 erken seçimleri için çalışmalar başladı.
Ahmet ŞAHİN: Çok hızlı giden bir süreç…
Bayram ÇOLAKOĞLU: Evet… Seçimlere yönelik hararetli çalışmalar yapılırken arka planda Bulgaristan’ın farklı partilerinin ittifakıyla çalışmalar yapılıyordu. Ve seçimlere iki gün kala bomba patladı. 13 Mart günü Bulgaristan Merkez Seçim Kurulu’nun aldığı illegal karar 24 Mart günü ortaya çıkmıştı. Yani karar bilerek kamuoyundan gizlenmişti.
Ahmet ŞAHİN: Nedir o karar?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Türkiye üzerinden söylüyorum. Seçimlerde dilekçe vermemiş bir kişi de gideceği her hangi bir sandıkta oy kullanabilir. Şöyle ki bir taahhütname imzalar, bu matbu bir dilekçedir. Adı, kimlik numarası, adresi, tarihler vs. doldurulan bir dilekçe… Bunu imzalayan kişi sandıkta oy kullanır. O kişinin ismi sandık heyeti tarafından seçmen listesine eklenir. İşte burada değişiklik yapıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve önceki seçimlerde bu dilekçeler sandık heyetinin önüne gitmeden, dışarıda doldurulur. Bulgarca bilmeyenler de bilenlere doldurtur ve sandık heyeti önünde sadece imza atar ve oyunu kullanırdı. Skandal kararda şöyle diyordu: “… taahhütname sandık heyeti önünde doldurulur”. İşte bu oy kullanmanın önüne çıkartılan fiziki bir engeldi. Sandık heyeti önünde dilekçe doldurulurken dışarıda uzun kuyruklar oluştu. Sıra bir türlü gelmiyordu. Zira dilekçelerin içeride doldurulması, içerideki işlem bitmeden bir başkasının girememesi birim zamanda kullanılan oy miktarını düşürüyor, insanlar saatlerce 5 saat, 6 saat kuyrukta bekliyordu. Bu uygulama bazı sandıklarda illegalin illegali olarak “dilekçeni kendin dolduracaksın” denilerek iyice abartıldı. Tabi Türkiye’de kullanılan oy miktarı, 50 binler civarında olması beklenirken, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullanılan 39 bin oydan 33 bine düştü. Dolayısıyla DOST’a gidecek oylar azaltılmış oldu. Otobüslerle Bulgaristan’a gidenler DOST Partisine oy vermemeleri için tehdit edildi. Bu tehditleri yapan da HÖH, özellikle vatandaşları “DOST’a oy verirseniz çifte vatandaşlıklarınız iptal edilecek” diye tehdit ediliyordu.
Nihai olarak bu antidemokratik çalışma, illegal kararnameler sonuca ulaştırdı, müesses nizamı… DOST Partisi Türkiye’den alamadığı oy farkıyla %4 barajı aşamadı, %3’te kaldı.
Ahmet ŞAHİN: Ne olacak, şimdi?
Bayram ÇOLAKOĞLU: Mücadele devam ediyor. Daha işin başı. DOST Partisine karşı kurulan bu ittifak aslında DOST Partisinin iyi yolda olduğunu gösteriyor. Demokratik mücadele uzun solukludur, bir maratondur.
İşte şimdi Bulgaristan’da Türk Siyasi Hareketi başlamıştır. Bundan önceki sadece “Türk Siyasi Hareketi Yalanı” idi.
Ahmet ŞAHİN: Bayram Bey teşekkür ediyorum. Çok değerli bilgiler verdiniz. Ben kendi açımdan şunu söyleyebilirim ki ben burnumuzun dibindeki Bulgaristan’da ne olduğunu, oradaki Türklerin durumu bilmiyormuşum.
Bayram ÇOLAKOĞLU: Bu fırsatı sunduğunuz için ben teşekkür ediyorum.